ƒσяυм-ül gєηçℓιk
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ƒσяυм-ül gєηçℓιk

Gençlik Foumları
 
AnasayfaPortalliAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 BLUES CULARIN YERİ

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
drummer
Misafir




BLUES CULARIN YERİ Empty
MesajKonu: BLUES CULARIN YERİ   BLUES CULARIN YERİ Icon_minitimeÇarş. Ağus. 29, 2007 11:30 pm

ABD'de siyah müzisyenlerin kendi halk müziklerini modern enstrümanlarla icra etmeye başlamaları ile birlikte ortaya çıkmış, zamanla halkın bütün kesimlerine yayımış, içinden R&B, caz ve rock gibi başlı başına tarzlar çıkarmış müzik tarzı.
İlk Afrikalı köle kabilesi Amerika’nın Virginia eyaletinde, Jamestown’a 1619 yılında getirildi. Genellikle Batı Afrika’dan, Dahomey, Fulani, Arada gibi yerleşik, avcı olmayan, toplayıcı kabileler tercih ediliyordu. Sağ kalıp da Yeni Kıta’ya ulaşabilenler, gemi ambarlarına balık istifi doluşturulanların yarısından azdı. Bu tarihte Amerika’da beyaz köleler de mevcuttu. Amerika’daki yaşam koşulları beyazlar için de zordu, ama onların imkanlarını siyahlarla kıyaslamak da mümkün değildi. 1776’da ilan edilen Bağımsızlık Bildirgesi çerçevesinin içine –kadınlar ve Kızılderililerle birlikte- siyahlar da alınmadılar.
19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde köleler güney eyaletlerinde, pirinç ve pamuk tarlaları çevresine yoğunlaşmıştı. 1850’de ise 200 bin kadar özgür siyah vardı ve köleliğin kaldırılması için uğraşıyorlardı. Köleliğin kaldırılması Amerikan iç savaşı sonunda, 1865’e mümkün oldu. Yine de şiddet ve sömürü tam anlamıyla sona ermedi. Mülkiyet düzeninde, siyasal alanda, yaşam koşullarında herhangi bir değişiklik olmadı. Hatta siyahların evlerinin, mahallelerinin beyazların mekanlarından ayrılması yasayla sabit kılındı. Blues bu koşullarda doğdu.
Daha ilk kölelik günlerinden itibaren icra edilmeleri yasaklanan tribal törenler ve kabile alışkanlıkları, beyaz egemenlerin işine geldiği yerlerde, mesela çalışmayı rahatlattığı için tarlalarda nispeten serbest bırakılıyordu. Anadolu dahil pek çok coğrafyada ve folklorda rastlayabileceğimiz, Amerikan Blues’una Batı Afrika’dan geldiği düşünülen ‘call and response’ (çağrı-yanıt) gibi toplu atışmalar ya da kendi kendine ah çekmeler, ağıtlar, bağrışlar hoşgörülebiliyordu. Çoğunlukla tek cümlelik tekrarlar halinde kullanılan ilk blues şarkıları, bir arzuyu belirtiyor, bazen bir yakına halini alıyor, bazen de beyaz adamdan duyulan nefretin altını gizlice çiziyordu.
Siyahları kaba ve görgüsüz bulan beyazların bu müzikleri komik bulup eğlendikleri de oluyordu.kendilerine ait bir kültürü kalmayan, Avrupa kültürüyle karşılaşarak Hristiyanlaştırılmış siyahlar, kendilerine uygun görülen sessiz iş hayatına tamamen hapsolmak yerine, yeni dinlerini Afrika geleneklerinden de kopmayarak, adeta bir kabile ayini yaratarak yaşayabiliyorlardı.Siyahların söylediği ve beyazlar arasında da popülerleşen kilise ilahileri, geleneksel Blues’un temellerini arasına girecekti. "Jump-up" denilen ritmik dans şarkılarının yanında, yüzünü siyaha boyayıp sahnede siyah taklidi yaparak şarkı söyleyen beyazların "minstrel" geleneğini de blues kayakları arasına dahil etmek gerekir.
Blues’ un ne zaman, nasıl, kim tarafından çalındığı belli değilse de, Mississippi deltasından doğduğu ve buradan yayıldığı yaygın bir görüş. Müzik, siyahlar için duygularını dışa vurmalarının, baskıyı az da olsa hafifletmenin bir yoluydu. Yüzyıl başında gelişen üretim imkanlarıyla birlikte gitar fiyatları da ucuzlamıştı ya da insanlar kimi ilkel aletleri bizzat kendileri yapıyorlardı. El yapımı tek telli gitarlar ‘slide’ tarzının da yaygınlaştırmıştı. Bir şişe boynu kullanılarak gitarın sesini inceltip, ağlar gibi uzatabiliyorlardı. Bugün bildiğimiz, duyunca tanıdığımız blues’ un temelleri yüzyılın ilk çeyreğinde pek çok Mississippili müzisyen tarafından atılmıştı.
1940’lı yıllarda Güney bir göç dalgası daha yaşadı, siyah nüfusunu sanayileşmiş kentlere gönderdi. 2. Dünya Savaşı’nın getirdiği seferberlik, siyahların ulusal bir kimlik duygusuna alışmasının kolaylaştırmış, fabrikalarda ya da cephede yaşayanlar ve savaş sonrası refah duygusu, iş olanakları farklı bir kültürel atmosfer yaratmıştı. O yıllara hakim olan Blues’lardan biri kulüp cazına, swing tarzına yakın şık takımlar içinde, büyük orkestralarla, büyük kulüplerde, nefesli çalgıların desteği ile icra ediliyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısına damga vuracak siyah halkın sorunları da bu dönemde belirginleşiyordu. Bazı siyahların hiyerarşik düzen içinde yükselmelerinin, toplum içinde kabul görülmelerinin yolu açılırken, şehirlerdeki gettolarda, Güney’in kasabalarında, eğitim, sağlık hizmetlerinde değişen bir şey olmuyordu. Ama Delta’nın sert, kirli, çamurlu ve gerçekçi blues’u da hala ayaktaydı ama sular u sefer sanayi şehirlerine akıyordu. Muddy Waters gibi Delta tedrisatından geçmiş pek çok blues’ cu Robert Johnson’ ların, Son House’ ların ham blues’ unu alıp bu dönemde elektriklendirdiler. Kendine gitarıyla eşlik eden, kendi şarkılarını ya da geleneksel blues’ları söyleyen şarkıcıya – sonradan rock’ u da etkileyecek- bir standart grup eşlik ediyordu: Elektrikli gitar, bas, davul…
Kalabalıklaşan, hızlanan şehirde blues’ un sesini duyurabilmesi için elektrik şarttı, ama bu dönemin blues’ u, özünde yine Delta’nın ruhunu, tavrını taşıyordu. 1950’li yıllarda bütün bir Amerikan toplumunu, giderek dünyayı etkisi altına alan rock’ n’ roll’ a ilham veren temel unsurların başında da blues geliyordu. Bugünlerde ülkemizi ziyaret edecek olan Chuck Berry’den Jimi Hendrix’e, Led Zeppelin’den Rolling Stones’ a pek çok rock yıldızı ve grubunda blues sesini duymak mümkündür. Bir anlamda rock’n roll, blues’ un bütün bir topluma yayılması anlamına geliyordu. Yine de plak satışları ve üslup çeşitliliği açısından, saf, geleneksel blues da 1950’lerde en canlı dönemini yaşıyordu. Lightnin’ Hopkins, John Lee Hooker gibi büyük blues’ cuların damgasını vurduğu Howlin’ Wolf, Muddy Waters gibi ustaların altın çağlarını yaşadığı bu dönemde, genellikle yumuşak, kibar bir salon tavrı geliştiren Batı Yakası’nda Ot
1960’lı yılların başında, dönemin en popüler müzik tarzlarının başında rock’n roll ve soul geliyordu. Bu türler African- American olarak adlandırılan müzik akımdan etkilenmişlerdi. Özellikle beyaz sanatçılar African-American müziğini Amerika Birleşik Devletleri ve yurtdışında yeni seyirci kitleleriyle buluşturuyorlardı. İngiltere’de, 1960’lar boyunca Amerika blues efsanelerinin kayıtları ve İngiltere blues-rock tabanlı kayıtlar etkin rollere sahipti.
John Lee Hooker ve Muddy Waters gibi blues sanatçıları coşkulu seyirciler önünde perforsmanlarını sürdürmeye devam ettiler. Bu perforsmanlarda, New York doğumlu Taj Mahal gibi geleneksel bluesun parlayan isimlerini de seyircilere takdim ettiler. John Lee Hooker, kendi blues stilini rock elemanları ile zenginleştirdi. 1971 yılında çıkardığı Endless Boogie albümü bu yeni stili içeriyordu. B.B. King eşsiz gitar tekniği ile “Blues Kralı” ünvanını kazanmıştı. Gitar ve arpın kullanıldığı Chicago stilinin aksine King’in orkestrası saksafon, trompet ve trombon kullanıyordu. B.B. King gibi Tennessee doğumlu olan Bobby “Blue” Bland, blues ve R&B türlerinin önemli temsilcilerinden biriydi.
İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Hareketleri, Amerika’da African-American müziğine ve bu müziğin kökenlerine olan ilgiyi arttırdı. Newport Folk Festival gibi müzik festivalleri geleneksel bluesun ve Son House, Mississippi John Hurt, Skip James, Reverend Gary Davis gibi isimlerin yeni seyirci kitleleriyle buluşmasını sağladı. Savaş öncesi akustik bluesa duyulan ilginin yeniden canlanmasına yardımcı oldu. Savaş öncesi klasik bluesa ait pek çok derleme Yazoo Plak Şirketi tarafından yeniden yayımlandı. 1950’lerde Chicago blues hareketinin içerisinde yer almış olan J.B. Lenoir, akustik gitar kullandığı birçok LP’ler kaydetti. Bu kayıtlarda, akustik basta ve davullarda Willie Dixon Lenoir’e eşlik etti. Şarkıları, ırkçılık ve Vietnam Savaşı gibi politik konulara değiniyordu. Bu durum, o dönem için normal olarak nitelendirilmiyordu. Alabama blues kayıtlarında yer alan bir şarkı şöyle sesleniyordu: I never will go back to Alabama, that is not the place for me
You know they killed my sister and my brother,
and the whole world let them peoples go down there free

(Bir daha Alabama’ya geri dönemeyeceğim. Artık orası benim için değil. Kardeşlerimi öldürdüklerini biliyorsunuz ve hala onların özgürce dolaşmalarına izin veriyorsunuz. )
Chicago kökenli Paul Butterfield Blues Orkestrası’na ve İngiliz Blues hareketine de bağlı olarak 1960’larda blues dinleyen ve bluesla ilgilenen beyaz sayısında artış kaydedildi. İngiliz blues tarzı; Fleetwood Mac, John Mayall ve the Bluesbreakers, The Rolling Stones, The Yardbirds ve Cream gibi grupların Delta ve Chicago blues gelenekleri ile harmanlanmış klasik blues performansları sergilediği dönemlerde gelişme gösterdi.
1960’larda İngiliz blues müzisyenleri Canned Heat, Janis Joplin, Johnny Winter, The J. Geils Band ve Ry Cooder gibi Amerikalı blues-rock fusion müzisyenlerinden ilham aldılar. Led Zeppelin’in ilk albümleri geleneksel blues şarkılarına yer veriyordu. Jimi Hendrix de kendi alanında bir dehaydı. Psychedelic Rock ve siyah bir adam…Hendrix, iyi bir gitarist olmanın ötesinde rock müziğinin gelişimi tetikleyen bir isimdir.
1960’ların sonlarına doğru, Chicago’da Magic Sam, Magic Slim ve Otis Rush ile birlikte Batı Yakası tarzı blues (West Side style blues) doğdu. Batı Yakası tarzı çok güçlü bir ritmik desteğe sahipti. Bu ritm desteğini, ritm gitar, elektro-bas gitar ve davullar sağlıyordu. Albert King, Buddy Guy ve Luther Allison amplified elektro lead gitarın baskın olduğu bir Batı Yakası tarzını benimsemişlerdis Rush, Buddy Guy, Freddie King dinamik bir blues ortamı inşa ediyordu.
Blues’un müzikal tarzı, formu, melodisi ve blues ölçüleri şimdiye değin rock&roll, jazz ve pop müzik gibi birçok müzik tarzını etkilemiştir. Bu sebeple blues’un bu büyülü tınılarının pek çok efsane müzisyen tarafından icra edildiğini ve Louis Armstrong, Duke Ellington, Miles Davis, Bob Dylan gibi zamanında topluma yön vermiş müzisyenlerin göze çarpan ve keyifli blues kayıtları olduğunu söyleyebiliriz. Belirttiğimiz gibi blues ölçüleri özellikle, popüler müzikte Harold Arlen’in “Blues in the Night”ında olduğu gibi, blues balladlarından “Since I Fell For You”da, “Please Send Me Someone to Love”da ve hatta George Gershwin’in “Rhapsody in Blue” ve “Concerto in F” inde olduğu gibi orkestra müziklerinde de kullanılmaktadır.
Blues ölçüleri modern popüler müziğin model yapıtaşlarında hazır ve nazırdır. Hatta salt popüler şarkılarda değil aynı zamanda film ve dizi müziğinde kullanılmaktadır. Pek çok kişinin yakından bildiği Batman’de, gençlik idolü Fabian’ın hit parçası “Turn Me Loose”, country müzik starı Jimmie Rodger’ın müziğinde ve Tracy Chapman’ın hiti “Give Me One Reason” karşımıza çıkmaktadır.
Kuşkusuz ki pek çokları için blues bir toplumun kurtuluşudur. Çocuklarına, açlığın ve acının ötesinde bakmak zorunda olan babanın, “sahibi”nden her gün hakaret işitip dayak yiyen, aşağılanan bir kadının haykırışıdır. Blues hüznün ve çaresizliğin melodramıdır. Yine de insandır bunu yapan, işte bu nedenle swing’de olduğu gibi kişi blues’da da herhangi bir kalıp olmadan, sadece hissiyatla, vücut temasıyla, doğaçlamayla dans etmesini de bilir. Blues dansı genellikle blues müziğiyle yapılsa da bazen 4/4’e inebilen tempolarda da icra edilebilir.
İşte bu noktada R&B’den bahsetmek yerinde olacaktır: R&B’nin kökenleri kilise ilahilerinde ve blues’da bulunan bir müzik çeşididir. Müzikal anlamda ilahiler New England’ın koro geleneklerinden ve hatta özellikle Isaac Watt’ın ilahilerinden, African Ritmlerinden filizlenmiştir. Benzer şekilde ilahi şarkılar Afrikan-Amerikan insan topluluklarının kitlesel halde bir araya getirilip köle olarak çalıştırıldığı toplu kamplarda köklerini salmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar blues ve jazz’ın arasındaki bağ daha az belirgindi. Jazz’ın harmonik yapısından kaynaklanan bir “brass band” havası varken, blues 12-bar blues notalarından oluşuyordu. Fakat 1940’lardan ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra blues jazz’ın üzerinde belirgin bir etkiye sahip oldu. Bazı bebop klasikleri, mesela Charlie Parker’ın “Now’s the Time”’ı; pentatonik (5 sesli) ölçekte ve blues notalarıyle harmanlanmış olarak karşımıza çıkar. Birçoklarına göre bebop müziğin geliştirilmesi, jazz için bir dönüm noktasıdır. Bundan böyle jazz artık dans için yapılan popüler bir müzikten çok daha ulaşılmaz, daha karışık notalı “müzisyen’in müziği” olmuştur. İşte bu noktada jazz ile blues belirgin biçimde yollarını ayırır ve aralarındaki müzikal farklılığı ayırt edici kılar. Bununla birlikte blues başka tarzlar için ilham kaynağı olur; örneğin bir dönem dünyayı kasıp kavuran rock and roll blues’un 12 barlı yapısından ve blues ölçeklerinden esinlenmiştir. Hatta rock and roll için “blues with a back beat” (back beat: özellikle rock müzik için kullanılan gürültülü, düzenli ve sabit bir hızda devam eden tempo) denmesi boşuna değildir. Örneğin Elvis Presley’in “Hound Dog”u, değiştirilmemiş 12-barlı yapısı ( hem armonik yapısında hemde şarkı sözlerinde) ile rock-and roll ‘ a dönüştürülmüş bir blues şarkısıdır.
Birçok erken dönem rock-and-roll şarkılarının temelinde blues vardır.Bunların en belirginleri ise " Johnny B. Goode", "Blue Suede Shoes", "Whole Lotta' Shakin' Going On", "Tutti-Frutti", "Shake, Rattle, and Roll", "What'd I Say", and "Long Tall Sally".
Erken dönem Afrika kökenli Amerikalı rock müzisyenleri blues müziğinin cinsel temalarını ve imalarını şarkı sözlerine yansıtmışlardır. Bunun en belirgin örneklerinden biri olarak "Tutti Frutti" ‘şarkısını gösterebilirz.Bu imaları şarkının şu sözlerinden anlayabilirz: Got a gal named Sue, knows just what to do" veya "See the girl with the red dress on, she knows how to do it all night long".Cinsel içerikli imalar "Hound Dog" şarkısının konusunda bile iyi gizlenmiş bir şekilde bulunmaktadır.
Daha arındırılmış olarak tabir edebileceğimiz "white" (beyazların yaptığı) rock müziği( örneğin; Bill Haley'in "Rock Around the Clock" şarkısı). , daha az harmonik yaratıcılık ve daha az cinsel samimiyet sahip olmasına rağmen blues’un yapısını ve armonisini ödünç almaktan da geri kalmamıştır.
O dönemlerde siyahların yapmış olduğu birçok şarkıyı seslendiren beyaz müzisyenler şarkıların orjinal sözlerini tepki gördükleri için değiştirmişlerdir mesela Pat Boone ‘un "Tutti Frutti" performansında orjinal sözlerini daha uysal bir versiyona ("Tutti frutti, loose booty . . . a wop bop a lu bop, a good Goddamn") dönüştürmesi gibi...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rap_Man_C_Man
ѕιтє тαηяιѕι
ѕιтє тαηяιѕι
Rap_Man_C_Man


Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 28/08/07

BLUES CULARIN YERİ Empty
MesajKonu: Geri: BLUES CULARIN YERİ   BLUES CULARIN YERİ Icon_minitimePerş. Ağus. 30, 2007 10:22 am

saolasin .... Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
7ender
ѕιтє тαηяιѕι
ѕιтє тαηяιѕι
7ender


Mesaj Sayısı : 399
Yaş : 30
Location : walla bilmiom oralardan olabilir
Kayıt tarihi : 28/08/07

BLUES CULARIN YERİ Empty
MesajKonu: Geri: BLUES CULARIN YERİ   BLUES CULARIN YERİ Icon_minitimePerş. Ağus. 30, 2007 10:42 am

işte bu ya texas blues bb king
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://veliceylanveli.spaces.live
drummer
Misafir




BLUES CULARIN YERİ Empty
MesajKonu: Geri: BLUES CULARIN YERİ   BLUES CULARIN YERİ Icon_minitimePerş. Ağus. 30, 2007 11:35 pm

olm fazla abartmayın şu blues i ya
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
BLUES CULARIN YERİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ƒσяυм-ül gєηçℓιk :: BİLGİSAYAR & İNTERNET :: Paylaşım-
Buraya geçin: